Hobi olarak başlayan bir ilgi, zamanla bir meslek haline dönüşebilir mi? Birçok insan, hayatının farklı dönemlerinde çeşitli hobiler edinir. Ancak bazıları bu hobilerden daha fazlasını elde eder. İstanbul’un yükselen yıldızlarından biri, babasından miras aldığı bir tutku sayesinde sadece bir hobi değil, hayatına yön veren bir meslek edindi. Bugün sizlere, hobisini mesleğe dönüştüren ve bunu bir “hastalık” olarak tanımlayan bir bireyin il inspiring hikayesini sunuyoruz.
Hikaye, Evren Yılmaz adında genç bir adamın, çocukluğundan beri hayranlıkla izlediği babasının yaptığı el yapımı oyuncaklarla başlıyor. Evren, babasının çalıştığı atölyede geçirdiği zamanlar boyunca, yalnızca eğlenmekle kalmadı; aynı zamanda birçok şey öğrenerek hayal gücünü geliştirdi. Boyalar, ahşap parçalar ve çeşitli el aletleri arasında kaybolduğu günler, onun için sadece bir hobi değil, aynı zamanda yaratıcı düşünme becerisinin temelini oluşturmaktaydı. “Babama her zaman hayranlık duydum. Onun yaptığı her şeyde bir parça sihir olduğunu düşünürdüm,” diyor Evren.
30 yıldır bu işe emek veren babası, yıllar içinde kendi atölyesini kurmuş ve burada birçok insanla çalışmıştı. Evren ise zamanla babasının izini sürerek kendi yaratıcılığını ortaya koymaya karar verdi. Bu süreçte, babasından edindiği bilgi ve deneyim, Evren’in sağlam bir temel atmasına yardımcı oldu. Ancak, el yapımı oyuncak üretimi sadece bir başlangıçtı; Evren, bu konuda daha derinlemesine bilgi sahibi olmak ve kendini geliştirmek istiyordu. Bu çaba, onu hem kişisel hem de mesleki olarak daha ileriye taşıdı.
Evren, hobisini bir hastalık olarak adlandırıyor ve bunun arkasında ilginç bir sebep var: “Bu işin beni ele geçirdiğini hissediyorum. Yapmadan duramıyorum,” diye ekliyor. Yaratıcılığının bir hastalık hâline dönüşmesinin, ona nasıl bir motivasyon kaynağı sağladığını anlatan Evren, her yeni projede kendini duygu dolu bir yolculuğa çıkmış gibi hissettiğini belirtmekte. “Açık hava etkinliklerinde ya da fuarlarda yer aldığımda, insanlara sunduğum ürünlerin yüzlerinde yarattığı mutluluk ve heyecan, benim için her şey demek,” diye ifade ediyor.
Hobi olarak başlayan bu süreç, onu sosyal medyanın da getirdiği fırsatlar sayesinde daha geniş kitlelere ulaştırmaya başladı. Geçtiğimiz yıl kendi Instagram sayfasını oluşturdu ve burada yaptığı el yapımı oyuncakları paylaşmaya başladı. İlk başlarda yalnızca arkadaşları ve ailesi tarafından desteklenen Evren, bugün 10 binin üzerinde takipçiye ulaştı. Kullanıcıların, yaptığı oyuncaklara olan ilgi ve yorumları, ona cesaret vererek kendini daha fazla geliştirme arzusunu artırdı.
Evren’in hikayesi, sadece kişisel bir başarı öyküsü değil; aynı zamanda hobi gibi başlayan bir ilginin nasıl pek çok insana ilham verebileceğinin de bir göstergesi. İnsanların yalnızca eğlenmek için yaptıkları şeylerin, zamanla nasıl anlam kazandığını gösteriyor. Yaratıcılık, yalnızca bir yetenek değil, aynı zamanda bir tutku ve hayatı dolu dolu yaşamanın bir şeklidir.
Zamanla ürünlerinin çeşitliliğini artırarak, yalnızca oyuncaklarla sınırlı kalmayan Evren, pişmaniye gibi bazı geleneksel tatları da yaratmanın yollarını buldu. “Her çıkardığım ürünle, insanları çocukluklarına götürdüğüm ve onları gülümsettiğim için şanslı hissediyorum,” diyor. Bu sayede sadece bir oyuncak yapımcısı değil, aynı zamanda bir duygu tasarımcısı olduğunu da ifade ediyor.
Sonuç olarak, Evren Yılmaz’ın hikayesi, hayatta neyin peşinden koşmamız gerektiğini bir kez daha gözler önüne seriyor. Hobisiyle yatıp kalkan bir birey, zamanla aynı zamanda bir meslek sahibi oldu ve bu süreçte sadece kendisi değil, çevresindekiler de kazandı. Hobi olarak başladığı bu yolculuk, ona hem yaratıcılığı hem de duygusal doyumu sağladı. “Hobi olarak başlayan bu yolculuk, benim için hastalık haline geldi ve bunu bir meslek olarak sürdürmek, hayatımın en güzel parçalarından biri,” diyerek sözlerini sonlandırıyor.